2 Aralık 2009 Çarşamba

İnsan Ne İle Yaşar?

Doğanın kurallarına ayak uydurup doğuyor, büyüyor ve ölüyoruz… Yaşadığımız süre içerisinde genellikle hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Arkamıza baktığımızda ise aslında hiç yaşamamış gibi öleceğimizi, ölüyor olduğumuzu anlıyoruz! Her saniye biraz daha, biraz daha yaklaşıyoruz son durağa… Hayatımızı sürdürürken bu acı gerçeği biliyor olsak da bir türlü kabullenemiyoruz! Unutmaya, zihnimizin gizli kalmış köşelerinde saklamaya çabalıyoruz. Ama ya bu gerçeği kabullenmeye çalışsak nasıl olur? Ne zaman, kimlerle, hangi şartlarda daha mutlu olduğumuzu dürüstlükle, kendimizi kandırmadan keşfetmeye çalışsak? Sırf kendimizi iyi hissetmemize sebep oluyor diye bir kişiyi dostumuz ilan etmesek, aramızdaki çıkar meselesini açıkça görsek? Birini bizimle aynı düşünceleri, dini, dili paylaşmıyor diye dışlamasak, sevgimizle birbirimizi sarıp sarmalasak? İstemediğimiz şeyleri sadece ama sadece ortama ayak uydurmak için yapmasak, biraz kendi istediklerimize de önem versek?
Çok tartışılan bir konu vardı bir zamanlar, soruluyordu herkese: İnsan ne ile yaşar? Gerçekten ne ile yaşarız biz? Nasıl mutlu oluruz? Pişman olmadan ölmek için, geride yapacak bir şeyler bırakmamak için ya da en azından onları en aza indirmek için neler yapılabilir? Ama bunu yaparken çevremizdekileri de mutlu etmek için? Etki-tepki doğrusunu ciddiye alarak kendimizle çevremizi, çevremizle kendimizi mutlu etmek için elimizden ne gelir? Sıcacık bir gülüş verebiliriz dostlarımıza soğuk bir kış gününde. En kötü günlerinde onlara sımsıkı sarılarak kocaman bir iz bırakabiliriz çarpan kalplerinde. Kendilerini en mutsuz, en yalnız hissettikleri anda samimi bir “Seni seviyorum” cümlesi çıkarabiliriz ağzımızdan. Kötü bir günün ertesinde taze esprilerimizle morallerini düzeltebilir, birazcık kafalarını dağıtmaya yarayabiliriz insanlarımızın. Birbirimizden uzaklaştığımızı hissettiğimiz anda ilk adımı biz atıp eski günlerimize geri dönebiliriz koyu muhabbetlerimizle.
“İnsan ne ile yaşar” demiştim. İnsan, insani duygularını kaybetmemekle yaşar, karşılıksız severek ve bunun karşılığında gönlünce sevilerek yaşar karşısındaki doğru insansa. Eğer değilse bile doğru hareketleri yöneltir zaten onu doğru kişilere. Kendi doğru olduktan sonra da kendini yalnız hissetmez zaten. Gerçekleri kabullenerek ve bunun sonunda da minimum “keşke”ler ama sınırsız “iyi ki”lerle yaşar. Ve madde olarak dünyadaki varlığını yitirdikten sonra, sevdiklerinin kalbinde sonsuz saygı, sevgi ve şükranla manevi varlığını kazanarak tekrar dünyaya gelir. Onların özlemle gözlerinden akan yaşlarla büyür. Hasretle ve sevgiyle yâd edilirken dudaklarından dökülen gülümsemelerle sonsuza kadar yaşar…